Hayatın anlamını sorguladığımızda karşımıza çıkan en temel sorulardan biri şüphesiz “mutluluk nedir?” sorusudur.
İnsan, özlemlerini, hayallerini ve küçük sevinçlerini düşündükçe bu kavramın ne kadar çok boyutlu olduğunu fark eder.
Mutluluk, insanın en derin özlemlerinin ve isteklerinin eksiksiz bir biçimde tatmin edilmesinden duyduğu kıvancı ifade eder. Bir arzuya kavuştuğumuzda hissettiğimiz sevinç, mutluluğun en basit ve anlaşılır hâlidir. Ancak mutluluk, herkesin dünyasında farklı bir yer kaplar; bu nedenle tek bir tanımı evrensel olarak geçerli olamaz.
Benim bakış açıma göre mutluluk, hayatı güzellikle görmek, güzel düşünmek ve güzellikleri fark edebilme hâlidir. Hayatın küçük lezzetlerini fark edebilmek, ruhun doygunluğuna ve içsel huzura ulaşmanın ilk adımıdır. Hangi yaşta olursa olsun, insan huzur ve mutluluğu yakaladığında, dünyaya bakışı daha sevgi dolu ve zengin olur.
Mevlâna der ki: “Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte ne de ayda ara! Gözlerindeki perdeyi arala!” Bu söz, mutluluğun dışsal koşullardan değil, içsel bir bakış açısının sonucu olduğunu anlatır. İçsel engelleri aşmak, gerçek mutluluğa ulaşmanın yoludur.
Sâdî Şirâzî ise “Herkesi memnun edemezsin; bak ne diyor Sâdî Şirâzî: ‘Bin doğru yapsan da, bir yanlışını arar bulur konuşur insanlar.’” diyerek, dışsal onay arayışının insanı huzursuz ettiğini ve gerçek mutluluğun içsel bir kabulde yattığını ifade eder.
Montaigne’in “İnsan her yerde hep o insandır; ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını giyse yine çıplak kalır.” sözü, mutluluğun dışsal başarılarla değil, içsel değerlerle ölçülmesi gerektiğini vurgular.
Bazen mutluluk, ulaşmak istediğimiz bir hedefin peşinde değil, her şeye rağmen sabretmekte ve hayatın akışını kabullenmekte gizlidir. Epiktetos’un da işaret ettiği gibi: “Mutluluk, sahip olduklarımıza şükretmektir, olmayanlara ise kaygılanmamaktır.”
Hayatınızı bu bakış açısıyla şekillendirin; küçük anların, sevginin, dostluğun ve doğanın sunduğu güzelliklerin farkına varın. Çünkü mutluluk, büyük zaferlerde değil, günlük yaşamın ince, sessiz ve anlamlı anlarında gizlidir.
Sonuç olarak, mutluluk bir varış noktası değil, yolculuğun kendisidir. Her şeye rağmen gelmese de sabretmek, içsel huzuru ve gönül tokluğunu gözetmek, gerçek mutluluğa ulaşmanın anahtarıdır.
Benim dileğim, siz okurların da yaşamın küçük ve büyük anlarında mutluluğu fark ederek, kendi yolculuğunuzda huzuru bulmanızdır.
Sevgi ve saygılarımla.