Siyasi çekişmelerin ve sunî gündemlerin ülke gündemini kuşattığı bir ortamda, vatandaşın gerçek sorunları arka plana itiliyor.
Ayrıcalıklı kesimin rahatlığı artarken; emekli, çiftçi ve işçi sınıfı giderek daha fazla ihmal ediliyor.
Siyasi mülahazaların her geçen gün daha da keskinleştiği, adeta her gün seçim varmış gibi bir atmosferin oluşturulduğu bir dönemde, ülke bir propaganda arenasına dönüşmüş durumda. Meydanlarda, televizyon ekranlarında, gazetelerde ağza alınmayacak sözler, hakaretler ve kara propagandalar artık gündemin ana malzemesi hâline geldi. Ancak bu siyasi gürültünün içinde memleketin asıl meseleleri sessizce ihmal ediliyor.
Ekonomik sıkıntılarla boğuşan dar gelirli vatandaş, ay sonunu getirmekte zorlanan emekli, üretimden uzaklaşan çiftçi ve işsizlikle mücadele eden gençler artık kendilerini görünmez hissediyor.
Ayrıcalıklı kesimler ve rant çevreleri ise, ülkenin bu siyasi karmaşasından nemalanarak konfor alanlarını genişletiyor. Bir yanda konfor ve refah içinde yaşayan küçük bir azınlık, diğer yanda geçim derdiyle mücadele eden milyonlar var.
Bu derin uçurum, sosyal adaletsizliği her geçen gün daha da büyütüyor.
Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren sağlık, eğitim, tarım gibi temel alanlar ikinci plana itiliyor.
Böyle bir süreçte en büyük tehlike, alışmak ve alıştırılmak. Vatandaşın bu düzensizliklere, haksızlıklara ve keyfiliklere alışması; toplumsal refleksin körelmesi anlamına geliyor. Gerçek gündem ise göz ardı ediliyor: üretim, liyakat ve halkın refahı.
Ülkede yeniden güven, huzur ve üretim iklimi kurulabilmesi için siyasetin kavgadan sıyrılıp halkın gerçek sorunlarına odaklanması gerekiyor.
Bu durum sadece bir siyasi kesimin değil, bütün tarafların ortak sorumluluğu altındadır. Artık iktidarda kalmak uğruna, iktidara gelmek uğruna; milletvekili, belediye başkanı seçilmek uğruna veya yeniden seçilmek uğruna yapılanlar ülkenin geleceğini zedeliyor.
Bu tablo sadece ekonomik buhranı değil, değer erozyonunu da beraberinde getiriyor.
Çünkü mevcut tabloyla rantçılığın, yozlaşmanın ve değer erozyonunun önüne geçmek giderek zorlaşıyor.
Sorumluluk almak, koltuk hırsının gölgesinde kaybolmamalı; halkın yararı her zaman öncelikli olmalı. Görevde olanlar da, göreve talip olanlar da halkın gerçek sorunlarını çözmek ve çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak için daha çok çalışmalı.
Bu, hem insanlık hem de hesap günü adına daha hayırlı olur.