Bir Rahmet Hikâyesinin Başlangıcı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, ailesine ve tüm dostlarına salât ve selam olsun.
Milattan sonra 610 yılında, Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail’in tevhidin merkezi olarak inşa ettiği, inananların ibadet yeri Kâbe, zamanla putperestliğin merkezi hâline gelmişti. Taştan ve tahtadan yapılmış, sayısı üç yüzü aşan putlar Kâbe’nin etrafını sarmış; insanlar, kendilerini yoktan var eden Yüce Allah’ı unutmuşlardı.
Fakat bu karanlık uzun sürmeyecekti…
571 yılında, Abdullah’ın oğlu Muhammed (s.a.v) dünyaya geldi. Bu doğum, karanlık bir çağa doğan ilahi bir güneşin habercisiydi.
Hz. Muhammed, Hz. İbrahim’in soyundan gelen Abdülmuttalib’in torunu, Abdullah’ın oğluydu. Abdülmuttalib’in asıl adı Şeybe idi. Medine’de doğmuş, babası Haşim, annesi ise Medineli Selma bint Amr idi. Babası vefat edince sekiz yaşına kadar annesiyle Medine’de kaldı. Daha sonra amcası Muttalib onu Mekke’ye götürdü. Şehre girerken insanlar onu Muttalib’in kölesi sandılar ve “Abdü’l-Muttalib” (Muttalib’in kölesi) diye anmaya başladılar. O günden sonra bu isim onunla özdeşleşti.
Zamanla kabilesinin lideri olan Abdülmuttalib, bir gece gizemli bir rüya gördü.
Rüyasında bir ses ona, “Taybe’yi kaz!” diyordu.
Ne anlama geldiğini bilmeden uyandı. Ertesi gece aynı sesi tekrar duydu: “Madnûne’yi kaz!”
Abdülmuttalib şaşkındı. “Ey sesin sahibi, nedir bu söylediklerin?” diye sordu. Fakat bir cevap alamadı.
Üçüncü gece aynı ses tekrar duyuldu: “Zemzem’i kaz!”
Bu kez ses, yerini de tarif ediyordu: “Karganın eşelendiği, kurbanların kesildiği, karınca yuvasının yanındaki yerdedir.”
Abdülmuttalib uyandığında kararını vermişti. Oğlu Hâris’i yanına alarak kazma ve küreğini hazırladı.
“Gel oğlum,” dedi, “Zemzem’i kazacağız.”
Hâris şaşkındı: “Zemzem nedir baba?”
Abdülmuttalib gözlerini göğe kaldırarak şöyle dedi: “Zemzem, annemiz Hacer ve oğlu İsmail’e Allah tarafından verilmiş, hiç bitmeyen kutsal sudur. Rabbimiz onları çölün ortasında susuz bırakmadı. O su, rahmetin ve bereketin sembolüdür.”
İşte böyle başladı Zemzem’in yeniden keşfediliş hikâyesi…
Bir rüya, bir inanç ve bir teslimiyetle.
Devamı bir sonraki yazımızda…