AKRAN ZORBALIĞI

Hemen hepimiz ilkokul çağlarımızdayken akran zorbalığı ile karşılaşmışızdır.

Yayınlama: 08.12.2025 13:30:37
19
A+
A-

Bu zorbalar genelde o yıllarda nüfus kaydı geç yapılan, bizden birkaç yaş büyükler tarafından gerçekleştirilirdi. O çağlarda altı aylık bir süre bile bilişsel ve fiziksel kapasite kullanımı bakımından büyük fark yaratırken varın sizden beş altı yaş büyük birinin size zorbalığını düşünün.

Zavallı ben, İstanbul’dan direkt köye gidince kültürel şoku iliklerime kadar hissetmiştim. Bir kere dil değişmişti ve sosyal hayatın her alanında Kürtçe dominanttı. Şimdiki gibi değildi yani. Yemek kültürü, giyim kuşam ve birleştirilmiş sınıflardaki abiler ve ablalar beni yabancılaştırmış, yetersiz hissettirmişti. Üstelik onlar biraz geç başlarken ilkokula, ben sadece 5 yaşındaydım ve bu da benim için fiziksel ve ruhsal anlamda zorlandığım bir zaman dilimiydi. Öğretmenler rahmetli babama “bu çocuk sayesinde sınıf arkadaşları akıcı Türkçe’yi öğrenecek, bu arada sosyalleştiği içinde senin çocuk da Kürtçe’yi öğrenecek” demişti. Mantıklı. Benim sayemde kimse öğrendi mi Türkçe’yi bilemem ama ben iyi-kötü Kürtçe’yi öğrendim. Halen görüştüğüm biri yıllar sonra bana şunu ifade etmişti: “Biz çocuk aklımızla zannediyorduk ki yeryüzünde Kürtçe’yi bilmeyen kimse yoktur ve sen sadece Türkçe bildiğin için bu bize inanılmaz gelmişti”. Neyse, sonraki sene Batman’a taşındığımızda annem beni tekrardan birinci sınıfa kaydedeceğini sanırken okul müdürü “çocuğun dosyasında ikinci sınıfa geçmiştir” deyince annem o zaman anlamış ki benim öylesine gittiğim birinci sınıf meğer öylesine değilmiş ve benim dertler asıl o zaman başladı. Çünkü köyde herkes akraba olduğundan pek fazla şiddet olmazdı. Boğuşma olurdu ama hemen tatlıya bağlanırdı. Herkes birbirinden utanır, dahası her konuda destek olunurdu. Ama şehir hayatı öyle değildi ve başladı AKRAN ZORBALIĞI her ne kadar yaş farkından akran olamazsak da. Dinlene dinlene döverlerdi bizi.

Sınıfımızda bıyıkları terlemiş 12-13 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim abiler vardı. Ablalar ise o yılların standartlarına göre evlilik çağına girmiş sayılabilirlerdi ve ben ise sadece 6 yaşına basmıştım. O yüzden de eğitime yaşıtlarından farklı olarak erken başlamanın kesinlikli karşısındayım. Sonrasında gelsin dayak, gitsin dayak. Üstelik her evde 14-15 kardeş var. Birini es kaza devirsen bile sürüsüne bereket birkaç büyük abisi tekrardan dinlene dinlene döverlerdi. Ben ise o yıllarda tek erkek evlat olarak mücadele etmek zorundaydım. Sonrasında 3 kardeşten 9 kardeşe terfi etmiş olsak bile diğerlerinin bana faydalı olabileceği (!) yıllar maalesef hiç olmadı.  Ayrıca köyde imam ve öğretmenin dışında herkes akraba olduğu için öğretmenimizin bizi dövdüğünü hatırlamam, çekinirlerdi belki de. Sonuçta o tek, biz hepimiz. Ama Batman’da o yıllarda eğitimin bir parçasıydı dayaktı ve bazı öğretmenlerimiz çeşitli dayak fantezilerini bizim körpe bedenlerimiz üzerinde gerçekleştirirlerdi. Hepsi öyle değildi tabii ki. İçi insanlık dolu eli öpülesi hocalarımız da vardı ve biz onları saygıyla anıyoruz.

Zorlu ortam sadece okul ile de sınırlı değildi tabii ki. Sabahtan akşama kadar mahallede oyunlar oynanırdı ve burada da zaman zaman agresif kişilerin hedef tahtası olurduk. Ama mahallede de yine komşuluk ilişkilerinden ötürü bu şiddet sarmalı çok fazla kök budak salmazdı okuldakine nazaran. Babalar ve anneler sayesinde çocuklar barıştırılır, bir şekilde sulh sağlanırdı. En ilginci ise yakın akrabalarımın çocukları hiçbir zaman bu kavga gürültüde el uzatmaz, adeta bir yabancı gibi uzaktan izlerlerdi. Sonrasında anladım ki zaten de uzaktılar kan bağı olarak değil de gönül bağı bakımından toparlayacak olursam, akran zorbalığı yaşandığında ne yazık ki çözüm değil suçlu aranıyor. O yıllarda bana göre o çocuklar suçluydu. Benim bilmediğimse bu çocukların ne tür bir hikâyeleri olduğuydu. Çok eşlilikten ötürü huzursuz ailelerde büyüyenler vardı. Maddi olanakları son derece kısıtlı olanlar da askeri yönetimin el koyduğu, demokrasinin rafa kalktığı bir dönemde babası, abisi, ablası zindanlarda olanlar da vardı. İlgisiz babası, şefkatsiz annesi olanlar da ç ocuk birincil alanda psikolojik veya fiziksel şiddet ortamında gelişip büyüdüyse rollerden birini seçmek zorunda kalıyor.! Ya zorba oluyor ya da kurban…

Bana denk gelenler genelde zorba olanlardı sanırsam. Ayrıca iyi bir tarafı da oldu bu yaşadıklarımın. Bu sayede İstanbul’da ilk gençlik yıllarımda uzakdoğu sporlarına yöneldim, kendimce intikam alacaktım ya. Hiçte öyle bir şey olmadı. Şiddet gibi gözüken bu spor sayesinde esasında birikmiş negatif enerjimi profesyonel dövüşçülerle kanalize etmiş, hayatımın her zaman diliminde sağlıklı ve imrenilen bir kişi olmuştum ve de bu sayede kötü insanlardan da uzak kalabilmiştim. Bana yapılan dinlene dinlene dayak eylemi sanırsam bu manada bana pozitif bir etki yaptı. Bu arada hakkım benden yana hoş helal olsun çocukluk yıllarımın korkulu rüyaları AKRAN ZORBALARIM.

Kitap zamanı: Yazar Patrick COCKBURN. Eserin ismi Kaos ve Halifelik. Ortadoğu Mücadelesinde Cihatçılar ve Batı. Agora Kitapevinden çıkan 550 sayfalık bu eser bir gazetecinin Ortadoğu, Arap Baharı ve Afganistan üzerine sahadan yapılan gözlem ve haber analizlerini içeriyor. Eserin son kısımlarında Türkiye’nin de içinde olduğu birçok olaya değinilmektedir. Konusuna meraklı olanların ilgisini çekecek bir eser.

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.