Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Efendimiz (s.a.v) buyuruyor: “Namaz gözümün nurudur.” (Nesai, Işratü’n-Nisa, 1)
Namaz, Efendimizin gözünün nuruydu. Kendisine vahiy getiren Cebrail’den öğrendiği bu ibadet, hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştu. Sevindiğinde Rabb’inin huzuruna varır, nimete eriştiğinde şükrünü namazla sunar, sıkıntıya düştüğünde yardım ister, korkularını giderir, pişmanlığını arz eder, hacetini dile getirirdi.
Namaz için hazırlanırken kılık kıyafetine ve temizliğine özen gösterir, gece yarısı kalktığında abdest almakla yetinmez, dişlerini de temizler, huzur-i ilahiye büyük bir edep ve hürmetle varırdı.
Peki ya biz? Namaz bizim gözümüzün nuru olabildi mi?
Müezzinin “Namaz uykudan hayırlıdır” çağrısına içtenlikle cevap verebiliyor muyuz? Beş vakit minarelerden yankılanan “Haydi kurtuluşa” çağrısına kalpten kulak veriyor muyuz? Ne yazık ki çoğu zaman hayır. Dünya işleri, uyku ve unutma bahaneleriyle kendimizi namazdan uzaklaştırıyoruz.
Oysa öbür dünyada her şeye şahid olan Rabbimizden kendimizi nasıl kurtaracağız? Bu yüzden gelin, kendimize gelelim, tövbe edip namazımızı kılalım ve onu gözümüzün nuru hâline getirelim. Namazı hayatımızın vazgeçilmez bir parçası yapalım.
Bir evliya şöyle anlatıyordu: “Bilerek kılınmayan bir namazın cezası, 700 büyük günah kadardır. O kadar ağırdır.” Rabbim bizleri muhafaza etsin ve namazı gözlerimizin nuru kılsın. Hiçbirini kaçırmamayı bizlere müyesser eylesin.
Allah’a emanet olun, kalın sağlıcakla.