İyi görünen ama iyi hissettirmeyen payatlar

Sosyal medyada mutluluk temsilleri ve psikolojik iyilik hali.

Yayınlama: 28.12.2025 12:35:29
15
A+
A-

Dijital çağda bireyin kendini algılama biçimi, hiç olmadığı kadar başkalarının hayat temsilleri üzerinden şekillenmektedir. Sosyal medya platformları, bireylere yaşamlarının seçilmiş ve idealize edilmiş kesitlerini sunma imkânı tanırken; bu temsiller çoğu zaman gerçek duygusal deneyimlerle örtüşmemektedir. Klinik gözlemler ve ampirik çalışmalar, dışarıdan “iyi” görünen yaşamların, iç dünyada belirgin bir duygusal yoksunluk ve tükenmişlik ile eşlik edebildiğini ortaya koymaktadır.

Sosyal karşılaştırma ve algılanan yetersizlik

Leon Festinger’in Sosyal Karşılaştırma Kuramı (1954), bireyin kendini değerlendirme sürecinde başkalarını referans aldığını ileri sürer. Sosyal medya, bu karşılaştırmayı sürekli, kontrolsüz ve tek yönlü hâle getirir. Birey, başkalarının başarı, mutluluk ve yeterlilik göstergeleriyle kendi gündelik gerçekliğini kıyasladığında, sıklıkla algılanan yetersizlik duygusu ortaya çıkar.

Araştırmalar, özellikle yukarı yönlü sosyal karşılaştırmanın (kendini daha “iyi” görünenlerle kıyaslama) depresif duygu durum, düşük benlik saygısı ve yaşam doyumunda azalma ile ilişkili olduğunu göstermektedir.

Ödül sistemi, dopamin ve hedonik adaptasyon

Sosyal medya etkileşimleri, beynin mezolimbik dopamin sistemini aktive eder. Beğeni, yorum ve izlenme sayıları kısa süreli haz ve onay hissi yaratır. Ancak bu etki geçicidir. Birey zamanla aynı düzeyde doyum için daha fazla onaya ihtiyaç duyar. Bu süreç, psikolojide hedonik adaptasyon kavramı ile açıklanır.

Hedonik adaptasyon sonucunda birey:

  • Daha çok paylaşır
  • Daha iyi görünmeye çalışır
  • Daha az tatmin olur

Bu döngü, uzun vadede duygusal tükenme ve içsel boşluk hissini derinleştirir.

Mutlu görünme normu ve duyguların bastırılması

Modern toplumda mutluluk, neredeyse bir performans ölçütüne dönüşmüştür. Sosyal medya bu normu pekiştirerek birey üzerinde “mutlu görünme zorunluluğu” yaratır. Olumsuz duyguların paylaşılmaması, zamanla bu duyguların inkâr edilmesine ya da bastırılmasına yol açar.

Oysa duygu düzenleme literatürü, bastırılan duyguların psikolojik iyilik hâlini artırmadığını; aksine anksiyete bozuklukları, psikosomatik belirtiler ve duygusal donukluk ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Klinik pratikte sıkça gözlenen “hiçbir şey hissetmiyorum” ifadesi, bu bastırmanın geç evre bir yansımasıdır.

Sosyal medya kullanımı ve ruh sağlığı

Son yıllarda yapılan çok sayıda çalışma, yoğun sosyal medya kullanımının:

  • Depresyon belirtileri
  • Kaygı düzeyi
  • Yalnızlık hissi

ile anlamlı biçimde ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle duygusal farkındalığı yüksek, empatik ve sorumluluk alma eğilimi olan bireyler, sosyal karşılaştırmanın olumsuz etkilerine daha açık görünmektedir. Bu noktada sorun, bireyin kırılganlığı değil; maruz kaldığı sürekli idealize edilmiş yaşam imgeleridir.

Psikolojik iyilik hâlini yeniden düşünmek

Psikolojik iyilik hâli, sürekli mutlu olmakla değil; duygularla temas kurabilme kapasitesiyle tanımlanır. Çağdaş psikoloji, ruhsal sağlığı; kişinin hem olumlu hem olumsuz duygularını kabul edebilmesi, içsel ihtiyaçlarını fark edebilmesi ve kendisiyle tutarlı bir yaşam sürebilmesi üzerinden ele almaktadır. Bu bağlamda “iyi hissetmek”, sosyal medyada görünen hayatlardan çok; yaşanan, hissedilen ve içselleştirilen deneyimlerle ilişkilidir.

Sonuç yerine bireyin kendine yöneltmesi gereken soru şudur: Yaşadığım hayatı mı paylaşıyorum, yoksa paylaşılan hayata mı benzemeye çalışıyorum?

Gerçek psikolojik iyilik hali; daha parlak vitrinlerde değil, daha dürüst bir iç temasta başlar. Çünkü insan, iyi görünerek değil; kendini anlayarak iyileşir.

 

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.