TİLİKO-MADİKO- KONDİKLİ AT

Çocukluğumun Batman’ında tek katlı kerpiç evlerin damları baharda çiçek açardı, börtü böceğe yuva olurdu ve bizim oyun sahamızdı bu yerler. Özellikle Kürtçesi Pangoran denilen çok ağır bir alet vardı ki bu alet yardımıyla damın toprağı sürerekten sıkıştırılırdı, işte biz bu aletle de çok oynardık.

Yayınlama: 12.04.2023 15:21:39
159
A+
A-

Damlar birbirine yakın mesafede, eşit yükseltide ve dahası bitişik nizamda olurdu. Bizler de bu sayede damdan dama koşarak atlar, içinde ıvır zıvırın olduğu ve Hamamok olarak tabir edilen yerlere uçarak zıplar-atlar, ağaç dallarına tırmanırdık. Bu yüzden de kaslarımız şimdiki çocukların hiç olamadığı kadar güçlü ve esnek olurdu.

Her mevsim farklı oyunlar oynanırdı. Bu oyunlar genelde ya analitik beceri ya da atletik özellikler isteyen ve yapıldıkça da çocuğu geliştiren oyunlardı. Sanırım TV’nin henüz yaygınlaşmadığı, en azından her eve girmediği bir dönemden ötürü bizler esasında binlerce yıllık atalarımızın oyunlarını oynuyorduk. Onlarda bu oyunlar sayesinde tabiatta hayatta kalabilmeyi daha çocukluk yıllarında öğrenmeye başlamış, hayata bir şekilde bu oyunlar sayesinde tutunmuşlardı.

Oyunlarımızın birçoğunun ismini unuttum ve hatırladıklarımın da kurallarını net hatırlamıyorum şimdi. Ama inşallah notunu aldım bu konuda bir araştırma yapacağım.

Goge diye bir oyun vardı mesela, yassı taşlarla oynanıyordu. Ortada da yuvarlağımsı bir taş olurdu

İstanbul’da misket, Batman’da gülle yada Kürtçe ifadesi ile Xar oynanırdı. Tiliko yada Madiko denilir ve ona göre el hareketi belirlenirdi misketi atmak için ve de ölçü de elin karışıydı. Tilik Kürtçe’de parmak demek ve Tiliko demekte sanırım parmağın özel bir hareketi ile misketi atmak. Madiko ise misketin tombul parmağın yanıyla atılması. İnanın bunu da şimdi yazıyı yazarken hatırladım. Kondikli at denildi mi de misket yukarıdan aşağıya ivme yaptırılaraktan atılırdı.

Teneke kutu ile oynanan kurallarını hatırlayamadığım Kutti diye bir oyun vardı.

Çelik-çomak mı deniliyordu tam hatırlayamıyorum, uzun ve kısa sopalarla oynanan başka bir oyun. Daha çok beyzbol gibi bir oyundu. Elimizdeki uzun sopa ile kısa sopaya vuruyorduk ama neden J

Daha çok köyde oynanan uzun atlama, taşı uzağa atma gibi bugünün Olimpiyat sporlarının benzerlerinin oynandığı oyunlar vardı. Taşı uzağa atan bizlere o günkü idareciler destek olsalardı büyük ihtimalle Olimpiyat oyunlarından Gülle Atma sporcusu olabilecek ve bayrağımızı dalgalandırabilecek idik. Nerdeeeeee  hey heyyyy.

İlla ki güreş vardı. Güreş tutuşmak genlerimizde vardı. Ama iş gerçek manada kavga ise mutlaka 7’den 70’e her Kürt taşa sarılırdı. Bu gün bile bir yerde kavga olursa hemen yerden taş almaya çalışanları görebilirsiniz. Ama şehirlik yerde öyle kolay kolay taş olmadığı için, geçmiş olsun J

Yine köylerde uzun kış gecelerinde kibrit kutusu çevirmece oynanırdı. Biri sorardı ve ötekisi cevaplardı “Felankes kiye? (filanca kimdir?)”, cevap “dizze (hırsızdır)”, sorardı “işevi çiye? (ne iş yapar?)”, cevap “dizzitiye (hırsızlıktır)”

Koyun kemiğinden çıkan dikdörtgen küçük bir kemikle de oynanan buna benzer bir oyun vardı ama ne adını, ne de kurallarını hatırlamıyorum. Rahmetli Halam Makbule’yi ziyaret için köylerine gittiğimde gençler oynuyordu bu oyunu.

Kızlar bu oyunlara pek rağbet etmezlerdi. Daha çok ”Morik” denilen boncuklarla oynanan bir oyunu icra ederlerdi. Yere açılan küçük bir deliğe parmaklarıyla boncukları atarlardı. Biz erkekler morikle oynamazdık o yüzden de kuralları ne idi, kazanan nasıl kazanırdı, bilmem? Bir çeşit kumar gibi bir oyundu. Kazanan morikleri alırdı.

Dikkat ve refleksi geliştiren oyunlardan Beştaş çoğunlukla kızların ama nadiren de erkeklerin rağbet ettikleri bir oyundu. Ama büyüyen erkeklerin bu oyunu oynadığına hiç denk gelmedim. Sanırım Toplumsal Cinsiyet yavaş yavaş yerleşmeye bu çağlarda başlıyor.

25-30 santimlik iplerle oynanan bir oyun vardı ismini hatırlayamadığım. Parmaklar arasında ustalıkla çevrilirdi bu ipler. Kare, dikdörtgen, uzun, kısa ..vs hale getirilen ipler ustalıkla çevrilirdi.

Sonbaharda yerlerin ıslanması ve yumuşaması ile oynanan çekişmeli bir tahta kazanma oyunu vardı. Kural ise hatırlayabildiğim kadarıyla; ucu sivriltilmiş tahta ya da demir çubuğu yere saplarken yere saplanmış olan rakip oyuncunun tahta veya demir çubuğunu düşürmece. Yapabilirsen düşürdüğün de senin.

Karpit denilen beyaz renkli kimyasal bir madde ve bir miktar su ile salça kutusunun havaya uçurulduğu tehlikeli ve patlamalı oyun,

Avcılık ve atıcılık yeteneklerinin geliştirildiği Ok yada yerleşik dildeki karşılığı ile Çatalastik yada bildiğiniz tel fırlatan ok,

Uzun eşek, yakan top, mendil kapmaca, topaç çevirmece ve daha nice oyunlar

Sakız satan ile sakız alan çocukların “Çakışalım mı” yani kumar oynayalım dedikleri bir oyun vardı. Kazanan sakızları alır yada sanırım en azından birini alırdı, öteki parasını öderdi. Kural ise sakızın içinden çıkan resimli yazı, fotoğraf veya mizahi karikatürün bir tarafındaki rakamların yüksek olması. Kiminkisi yüksek ise o malı kazanırdı. Öteki de tüm parasını yitirse bile son bir şans isteme hakkına sahip olurdu ve bunu ifade etmek için şu ifadeyi kullanırdı: Malıma oyna

Bugünün çocukları maalesef artık bedensel aktiviteler içeren oyunları oynamıyor, dahası sokakta topluca oyun hiç oynanmıyor. Ellerinde tablet ve telefon var. Hareketleri kısıtlı, dersleri ağır ve bu yüzden de hımbıl ve tombullar. Boş vakitleri de okul ve dershane yüzünden kısıtlı ve var olan zamanı da digital oyunlarla geçiriyorlar. O yüzden de ne hareket edebiliyor ne de toplumsallaşabiliyorlar.

Bizler sokağın tadını çıkaran, ağaçlara tırmanan, damdan damlara zıplayan ve bu yüzden de dizleri yara bere içinde olan 15-10 kişiyle birlikte oyun oynayan son nesildik.

Bir Yorum Yazın

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Hamit can dedi ki:

    Nuh teşekkürler bir an çocukluğuma döndüm bu oyunların çoğunuda seninle oynamak ayrı bir zevkti sevgilerimle…