İşsizlik; ülkemizin ve bilhassa şehrimizin en büyük problemlerinden biri olarak maalesef hala kanayan yaramız.
Devlet kadrosuna girmek günümüzde o kadar zorlaşmış durumda son günlerde “Kadro Dolandırıcılığı” şeklinde bir haber yayınlandı. Devlet kadrosu hayaline umut bağlayan onlarca vatandaş, profesyonelce kurgulanmış bir dolandırıcılık ağına kurban gitmiş durumda. Habere göre; Batman’da kamu kurumlarına yerleştirme vaadiyle yaklaşık 30 milyon lira haksız kazanç elde eden bir şebeke, sahte belgelerle güven inşa edip, mağdurları baskı ve tehditle susturmuş. Sahte atama belgeleri, özel ofisler, milletvekili rolü yapan dolandırıcılar… Bu olay, sadece bir dolandırıcılık vakası değil; aynı zamanda çaresizliğin ve sistem boşluklarının nasıl istismar edildiğinin ibretlik bir örneğidir ne yazık ki.
Şimdi soralım: Eğer mühendislik fakültelerinden mezun yüzlerce, binlerce mühendis gencin önü kamuda kapalı tutulursa…
Eğitim fakültesinden çıkan öğretmen adayları yıllarca mülakat adı altında adaletsiz ve keyfi elemelerle oyalansa; üstüne bir de Milli Eğitim Bakanlığı, mezun olmuş öğretmen adaylarını “Milli Eğitim Akademisi” adı altında yeniden iki yıl eğitime mecbur bırakıp öğretmen olabilmeleri için tekrar sınavlara, derslere mahkûm edilirse…
Üniversitelere personel alımında tek kriter rektörün ya da bilmem ne meslek yüksekokulu müdürünün kız kardeşi olmak haline gelirse, hatta ve hatta bu ülkede belki de okul okumamış sadece parası olduğu için vekil olabilmiş milletvekilleri, bu ülkenin okullarında yıllarca dirsek çürütmüş genç ve açık beyinlerinden daha üstünmüş gibi davranılırsa bu geldiğimiz noktaya şaşırmamamız gerekir sevgili dostlar.
Zaten konuşmuyor muyduk yıllardır: “Falanca şu kadar paraya filanca kadroyu ayarlıyor, zaten alacağı maaş kısa sürede verilen parayı karşılar” diye? Hepimizin kulağına bu söylentiler gelmedi mi? İşte bugün bu haberler bizi neden şaşırtsın ki? Biz bu hale adım adım getirildik.
Her şehirde üniversite açılması mezun sayısını arttırdı, özel sektörün hali ortada, insanlar doğal olarak kamuya yöneldi.Fakat kamuya giriş kapıları da daraltıldıkça daraltıldı. Peki bu duruma gelmeden önce hiç mi bir fizibilite çalışması yapılmadı? Hiç mi bir değerlendirme yapmak bir yetkilin aklına gelmedi? Bizim herhangi bir durumla ilgili önlem alabilmemiz için illa o durumu yaşamamız mı gerekiyor? Artık aynı şeyleri görmekten duymaktan yaşamaktan sıkılmadık dostlar. Biz çok daha iyisini hak ediyoruz fakat ne yazık ki göz önündeki tabloya bakılınca durumumuz vahim.
Yaşadığımız devir çoraklaşma ve çürümenin boy gösterdiği bir devir. Niteliğin, emeğin, doğruluğun nefessiz kalmaya başladığı çorak bir iklim. Neredeyse her alanda fark edilen keskin bir çürüme… En çok da küfürbaz, dalkavuk, gösterişçi, tefeci, riyakâr ve kifayetsiz muhterisler halinden memnun.