Bir gün içinde kaç kişiyi gerçekten dinliyorsunuz? Kaç kişinin sözünü kesmeden, telefonunuza bakmadan, iç sesinizi susturarak sadece ona kulak veriyorsunuz? Günümüzde hepimiz konuşuyoruz, yazıyoruz, paylaşıyoruz; ama çok azımız gerçekten dinliyor. Oysa dinlemek yalnızca bir nezaket değil, aynı zamanda bir empati becerisi. Ve bugün bu beceri, hiç olmadığı kadar zayıflamış durumda.
Sosyal medya, hızlı iletişim ve sürekli görünür olma isteği bizi hep “anlatan” tarafa itiyor. Herkes bir şey söylüyor, herkes bir şey gösteriyor. Fakat bu yoğunluk içinde “dinleme kaslarımız” giderek eriyor. Bir bakmışız; karşımızdakinin duygusunu değil, sadece kelimelerini duyuyoruz. Anlamaya çalışmadan, yargısızca dinlemeden… Bu durum bireyleri yalnızlaştırıyor ve toplumsal bağları zedeliyor.
Psikoloji literatüründe, çocuklukta yeterince dinlenmeyen bireylerin yetişkinlikte empati kurmakta ve karşısındakini dinlemekte daha fazla zorlandığı sıkça vurgulanır. Dinlenmeyen çocuk, ileride kendini ifade etme ihtiyacını ön plana koyar ve doğal olarak dinleme becerisi geri planda kalır. Bu yüzden bugün yaşadığımız empati krizinin kökleri aslında bireysel geçmişlerimizde de saklı.
Dinlemek yalnızca karşımızdakini anlamanın yolu değildir; aynı zamanda ilişkileri iyileştirmenin, önyargıları azaltmanın ve çatışmaları yumuşatmanın da anahtarıdır. Birine “senin için buradayım” demek, bazen tek kelime etmeden, sadece dikkatle dinlemekten geçer. Araştırmalar, aktif dinlemenin karşıdaki kişide kabul ve değer görme hissini artırdığını gösteriyor. Bu his, ilişkilerin temelinde güven ve bağlılığı pekiştiriyor.
Belki de tam da bu yüzden günümüzde “dinleme açlığı” büyüyor. İnsanlar birer “anlaşılma” arayışında. Çoğu zaman en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, çözüm önerileri ya da tavsiyeler değil; sadece birinin, tüm dikkatiyle bizi dinlemesi. Empati dediğimiz şey de işte burada başlıyor: Karşımızdakinin hislerini, perspektifini, yaşam deneyimini anlamaya çalışmak.
Bunun için büyük adımlar atmak gerekmiyor. Gün içinde bir kişiyi gerçekten dinlemekle başlayabiliriz. Telefonu kenara koyup, göz teması kurup, karşımızdaki kişi konuşurken kendi iç diyaloglarımızı susturabiliriz. Yargılamadan, kıyaslamadan, kesmeden… Bazen sessizlik bile, karşımızdakinin duygularını ifade etmesi için en güvenli alanı yaratır.
Toplumsal ölçekte de dinleme kültürünü yeniden hatırlamamız gerekiyor. Okullarda çocuklara “anlatma” kadar “dinleme” becerisini de öğretmek, iş yerlerinde iletişim eğitimlerinde aktif dinleme tekniklerine yer vermek, medyada kışkırtıcı tartışmalar yerine karşılıklı anlamayı öne çıkarmak bu kültürü pekiştirebilir. Empatiyi bir beceri olarak yeniden öğrenmek mümkün ve gerekli.
Belki de bugün ihtiyacımız olan şey yeni bir “dinleme hareketi” başlatmak. Küçük bir adım bile büyük bir değişim yaratabilir. Çünkü gerçek anlamda dinleyen bir insan, bir başkasının hayatında iyileştirici bir etki yaratır. Birlikte yaşadığımız bu çağda, birbirimizi dinlemeyi yeniden öğrenirsek; sadece ilişkilerimizi değil, toplumsal huzurumuzu da onarabiliriz.