Dünya mı daha kötü, biz mi daha yorgunuz?

Statista verilerine göre Türkiye’de vatandaşların kendini en mutlu hissettiği yıl 2011 olarak gösteriliyor. Bu bilgi tek başına bile insanın zihninde bir soru işareti oluşturuyor: Ne oldu da aradan geçen yıllar bizi bu kadar mutsuz, bu kadar umutsuz ve bu kadar “distopik” bir bakış açısına sürükledi?

Yayınlama: 21.12.2025 11:49:01
10
A+
A-

Bugün sokakta konuşulanlara, sosyal medyada dolaşan cümlelere, haber başlıklarına baktığımızda ortak bir ruh hali göze çarpıyor: “Dünya kötü bir yere gidiyor.”

Peki gerçekten öyle mi?

Kötülük mü arttı, yoksa görünürlüğü mü?

Tarihsel olarak bakıldığında dünya hiçbir zaman güllük gülistanlık değildi. Savaşlar, yoksulluk, adaletsizlik, cinayetler, felaketler her dönem vardı. Ancak bugün fark yaratan şey, kötülüğün anında, filtresiz ve sürekli gözümüzün önünde olması.

Eskiden bir kötülük yerel kalırdı.

Bugün ise bir çocuğun ağlaması, bir kadının uğradığı şiddet, bir savaşın yıkımı birkaç saniye içinde cebimize düşüyor. İnsan zihni bu kadar yoğun acıyı taşımak için evrimleşmedi.

Ekonomik baskı + gelecek kaygısı = tükenmişlik

2011 ile bugünü ayıran en temel farklardan biri de gelecek algısı. O yıllarda insanlar belki her şeyi sahip değildi ama “yarın”a dair bir umut vardı. Bugün ise gençler başta olmak üzere geniş bir kesim için gelecek, belirsiz ve kaygı verici. Çalışsan da yetmiyor, okusan da garanti değil. Dürüst olsan da kazanamıyorsun hissi yaygın Bu durum insanı sadece yormuyor, ahlaki olarak da çözüyor. Çünkü uzun süre baskı altında kalan toplumlarda değerler zayıflar, merhamet azalır, birey kabuğuna çekilir.

Distopya algısı biraz da ruh halimizin aynası. Distopya, sadece karanlık bir gelecek tasviri değildir; aynı zamanda şimdiki zamanın aynasıdır. İnsan kendini güvende, adil bir düzenin içinde ve değerli hissetmiyorsa; dünya ona zaten distopik görünür.

Belki dünya eskisinden daha kötü değil.

Ama biz: Daha yorgunuz, daha yalnızız, daha güvensiziz ve en önemlisi, daha az kontrol sahibiyiz.

Asıl tehlike ne?

Asıl tehlike, kötülüğe alışmak. Adaletsizliği normal görmek. Empatiyi lüks saymak. Eğer “böyle gelmiş böyle gider” noktasına saplanırsak, distopya bir algı olmaktan çıkar, gerçeğe dönüşür.

Son söz

Belki dünya gerçekten daha zor bir dönemden geçiyor. Belki de biz, insan kalmanın daha zor olduğu bir çağdayız. Ama şunu unutmamak gerekir: Her distopya anlatısının bir yerinde, küçük ama inatçı bir umut vardır. O umut kaybolursa, rakamların, verilerin ve istatistiklerin artık hiçbir anlamı kalmaz.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.