DİN(İ)DARLARIN İSLAMI

İslam dini, evrenin ve içindeki tüm varlıkların, yokluktan vücut sahasına çıkarak elde ettikleri varoluşsal değerin devamlılığının sağlanması; özellikle de insanoğlunun yaratılış amacının görünmesi, bilinmesi ve gerçekleşmesi için Allah tarafından insanoğluna ve dolayısıyla da tüm varlıklara gönderilmiştir.

Yayınlama: 29.12.2025 14:23:26
65
A+
A-

İslam dininin insani akıl ve fıtrat boyutunda yaşanmasıyla insanın ve tüm varlıkların yaratılış amacı gerçekleşerek evrendeki varoluşsal denge en mükemmel seviyesine ulaşıp başka bir boyuta evrilecek ve yaratılış dediğimiz varlığın var olma nedeninin sonucu ortaya çıkacaktır.

Adeta yapay zekâdaki büyük dil modelleri gibi, her biri farklı kod, yetenek ve program ile donatılmış bütün varlıklar; donatılmış oldukları kod ve programa göre çalışıp yaratılışlarının hedef ve gayesini gerçekleştirmekle varlıklarını daha da kıymetlendirerek varoluşsal sonsuzluğa ulaşacaklardır. Yapay zekâda dil modeli dediğimiz kodlar ne kadar fazla ise yapay zekâ aracı o kadar mükemmel ve arzu edilen tarzda çalıştığı gibi, varlıklar içerisinde de en mükemmel kodlara yani yetenek ve duygulara sahip olan insan, varoluşsal gerçekliğini en mükemmel şekilde ortaya çıkarmak için gönderildiği bu dünyada kodlarını işlevselleştirerek evrenin yaratılış amacını gerçekleştirmiş olacaktır.

Bu hakikat bütünüyle tek başına Hz. Muhammed ve Kur’an-ı Kerim’de görünmektedir.

Evrenin ve varoluşsal fıtratın maddi-manevi tüm kodlarının bütünüyle görünüp gösterildiği, kâinatın aklı, ruhu ve şuuru hükmünde olup ezelî ve ebedî olan Allah’ın bizzat nurundan yarattığı ve kelamında ona “Sen yüce bir ahlak üzeresin”, “Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik”, “Allah ve melekleri Nebi’ye salât ederler” hitaplarına mazhar olan Hz. Muhammed ve “Yaş kuru ne varsa bu kitapta vardır”, “O sizin için bir hidayet ve şifadır” övgüsüne mazhar olarak Kelâmullah unvanını alan Kur’an-ı Kerim gibi iki yüksek hakikati dar zihinlerimize sığdıramadığımız için peygamberin sadece kolayımıza gelen tarafını alıp; her şeyin içinde olduğunu bizzat Allah’ın söylemiş olduğu ve bir harfinin bile bazen üç dört sayfalık tefsirinin yapıldığı Kur’an-ı Kerim’i de bir iki kelimelik bir meale hapsederek inandığımız bu fıtrat dinini kapalı, yaşanması zor ve sadece köşesine çekilip melekler gibi ibadet edilen bir tarza dönüştürüp tüm zamanlara ve mekânlara dar gelmeyen İslam’a ihanetin en büyüğünü yapmış olmaktayız.

Evet, Kur’an ve Hz. Peygamber Müslümanlara miskin miskin dua etmeyi, dilenmeyi, fakirliği, bir köşeye çekilip ibadet etmeyi, bencilliği, nemelazımcılığı, Peygamber Efendimizin yapılması çok da tavsiye edilmeyen sadece şahsî sünnetlerini yapmayı ve Kur’an-ı Kerim’i de mezarlığa gidip ölüler için okunan bir kitap olduğunu ders vermediler.

Bilakis Kur’an ve Peygamber, “İnsan için ancak çalıştığı vardır” buyurarak her alanda çalışkanlığı; sadece ağız ucuyla dua ederek Allah’ı kendi çıkarlarımız için kullanmayı değil, istediği şey için bütün gücüyle çalıştıktan sonra Allah’tan hayırlı olanı istemeyi; bir melek gibi köşesine çekilip sadece ibadet etmeyi değil, gerçek bir insan gibi hem ibadet etmeyi hem de dünyaya çalışmayı; iyilik yapmayı değil, adeta iyiliği kovalarcasına iyilik yapmada yarışmayı; kendi için istediğini kardeşi için istemedikçe gerçek mümin olunamayacağını; neredeyse komşuyu komşuya mirasçı bırakacak derecede komşu hakkına dikkat etmeyi; borçlunun borcunu eğer ihtiyacı var ise affetmeyi; anne-babaya, akrabaya, yolda kalmışa, yetime yardım etmeyi; gülümsemenin sadaka olduğunu; kalp kırmanın Kâbe’yi yıkmak gibi olduğunu; kusur aramamayı, alay etmemeyi; verilen selamı daha güzeliyle karşılık vermeyi; affedici olmayı; israf etmemeyi, cimri olmamayı; kabalık yapmayıp nezaket sahibi olmayı; zulmedip saldıran düşmana karşı sürekli hazır olmayı; namazı dosdoğru kılmayı; yüz yüze görüşmenin tanışmada ne kadar etkili olduğunu göstermek için hac ibadetini farz kıldığını; kısacası insan fıtratına uygun her şeyi ders vererek insanlığın gerçek varoluşunun tezahürü için çalıştılar.

Evet, Allah kelamı olan Kur’an’da insana sürekli aklını kullanmayı, düşünmeyi, ibret için yer ve gökyüzünde dolaşmayı, tarihten ders çıkarmayı, kitabi davranmayı yani sistemli olmayı emretmektedir. Özellikle bu yüzyılımızda her şeyin tamamen değişip dönüştüğü, akıl, bilim ve teknolojinin her şeye hükmettiği bir ortamda Kur’an’ı ve onu ders veren Peygamber’i de doğru okumak ve anlamak gerekir. Eski zamanda değiliz.

Geçmişte güzel ahlaklı bir insan olmak için ebeveynin veya küçük bir medresenin verdiği bir iki ahlak nasihati yeterliyken, bu zamanda bunu yapmak maalesef yeterli olmamaktadır. Bu yüzden Kur’an’ı sadece yüzünden okumak değil; Kur’an’ın ve Peygamberimizin sürekli kullanmamızı ders verdiği aklımızı da kullanarak zamanımızın fen ve teknolojisinin altyapısı olan bütün ilimleri herkes yeteneğine göre ders alıp öğrenmek durumundadır.

Yani dindar bir nesil yetiştirmek istiyorsak bunu imam-hatip liselerinin sayısını artırmakla değil; imam-hatip okullarının da istediği erdemli, manevi değerlerle donatılmış bireyleri yetiştirmek için yapay zekâ destekli bilişim okullarının sayısını artırmak zorundayız.

Hz. Ali’nin dediği gibi: “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil; onların zamanına göre yetiştirin.”

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.