KUDÜS, MARDİN, HASANKEYF VE CİZRE

Yayınlama: 13.12.2017 13:19:18
Düzenleme: 15.12.2022 15:19
22
A+
A-

Kudüs’ün adını ve ihtişamını ilk olarak rahmetli babaannem Fatma’dan duymuştum. Küçük bir çocuk iken bana her zaman Kudüs’ü anlatır ben de çocuk aklım ile hayal etmeye çalışırdım. Resmini bile görmeden aşık olmuştum. Babaannem  1963 yılında karayolu ile hacca gitmişti. İsrail Kudüs’ü 1967 yılında işgal etmeden önce Müslüman Hacılar ilk önce Kudüs’e daha sonra Mekke ve Medine’ye gidiyordu. Kudüs’e hürmeten onu görmeden Mekke ve Medine ziyaret edilmezdi. Maalesef 1967’den sonra ilk kıblemiz olan Kudüs’e Müslümanlar bu niyet ile gidemedi…
Kudüs derken aklıma; Allah rahmet eylesin Büyük Komutan Selahaddin Eyyübi gelir; kendi anlatımında da belirttiği gibi. “Mardin Beyi Necmeddin El Gazi, Hasankeyf Bey’i ve Cizre Bey’i birleşerek bana karşı savaştı. Daha sonra hükmüm altına girdiler,  Kudüs’ün fethinde bu üç beyliğin büyük faydaları oldu demektedir.
Bu neden ile Kudüs’e en çok sahip çıkması gereken Mardin Hasankeyf ve Cizre’dir. Zira Kudüs fetih edildikten sonra, Beyliklerden Kudüs’ün Fetih’ine gidenlerin bir kısmı geri dönmeyip Kudüs’te kalmayı tercih etti. Filistinliler Mardin Hasankeyf ve Cizrelilerin torunları ve akrabalarıdır. Bizim torunlarımıza ve akrabalarımıza sahip çıkmamız gerekmekte ve onların haklarını en üst perdeden savunmamız gerekmektedir. Hali hazır durum bunu göstermemekte olup, bu konuda başı Mardin Hasankeyf ve Cizre çekmelidir. Bizlere unutturulmaya çalışılsa bile ortada bir kan bağı ve akrabalık mevut olup, bun hiçe sayıp, görmezden gelemeyiz. Kimse bunu bizden beklemesin.
Bizler İmparatorluk bakiyesiyiz. Kimileri bize Kudüs’ten size ne? dese de bizim onları dinlememiz mümkün değil. Kudüs bizim ilk kıblemiz, yadigarımız ve atalarımızın emanetidir. Kudüs’e ülke olarak sahip çıkmakla beraber bu kardeşliği pekiştirmek için Mardin Hasankeyf ve Cizre’ye çok iş düşmektedir diye düşünüyorum.
Sahi bizler geçmişimizden, tarihimizden ve akrabalarımızdan neden koptuk? Şüphesiz ki harf devrimi bizi geçmişimizden ve tarihimizden ve akrabalarımızdan koparmış ve unutturulmaya çalışılmıştır ! 2. Dünya savaşı sonunda A.B.D. ile Japonya arasında imzalanan barış anlaşmasının 2. Maddesi eğitim sistemini değiştireceksin, şeklinde idi. Japonya eğitim sistemini değiştirdikten sonra dış müdahalelere daha açık bir hale gelmiş ve Japonya alışık olmadığı bir şekilde liman işçilerinin bağlı olduğu sendika grev kararı alarak greve gitmiş ve ekonomiye ciddi zarar vermiştir. Japonya buna alışkın değildir. Zira Japon Sendikacılığı yapıcı rolü ile dünya sendikacılığı açısından çok özel bir yere sahiptir. İmparator Hiro Hito acilen özel sektör temsilcilerini acil olarak gizli toplantıya çağırmış ve şu emri vermiştir. “Bildiğiniz üzere savaşta yenildik barış antlaşmasının 2.maddesine göre eğitim sistemini değiştirmek zorundayız. Ancak gayri resmi olarak sizler eski sisteme devam edin geçmişimiz ile kopukluk olmasın talimatını vermiştir.” Böylelikle Japonya geçmişinden kopmadan gelişmesini sürdürmüştür.
Sakarya Üniversitesinde Yüksek Lisans yaparken Lozan Barış Antlaşmasında harf devrimine ilişkin bir madde olup olmadığını ısrarla aradık bulamadık ve beyin fırtınası sonunda şu sonuca vardık ya gizli bir madde veya sözlü antlaşma şeklinde olabileceğine kanaat getirdik. Devrim yaparken çok komik durumlara da düştük, şapka devrimi gibi şapka takmayanları idam ettik. Şu anda şalvarlı bir adamı görürsek yadırgarız. Ama Japonlar eski gelenek, yaşam biçimi ve kıyafetlerini asla ama asla yadırgamaz, bilakis çok kıymet verirler. Ama en önemlisi harf devrimi idi. Üç kıtayı 6oo yıl yöneten bir İmparatorluk arşivini Bulgaristan’a satma gafletinde bulunduk ve eski yazıyı yasakladık. Japonlar ise ne kıyafet ve ne de harf devrimi yaptı, geçmişinden kopmadan ve geçmişteki hatalarından da ders alarak dünyada söz hakkı olan bir ülke haline geldi.
Bizler dil devrimini yaparak, en önemlisi Osmanlıca bilenlerin kökünü kurttuk. Ortaokul yıllarında iken 1980 Askeri Darbesi yapılmıştı. Bir başçavuş Midyat Hükümet Konağında bulunan Osmanlı İmparatorluğu zamanından aklan arşivi temizlik bahanesi ile toplayıp dışarıda Hükümet Konağının bahçesinde yaktığına şahit oldum. Yangından birkaç adet Osmanlı posta pulunu aldım, halen özenle saklıyorum…
Bu gün İran büyük devlet olarak diplomasiyi en ince zarif ve kendi çıkarına uygun olarak uzun vadeli kullanabiliyorsa, bunun nedeni harf devrimi yapılmamasıdır. İran’da okuma yazma bilen her kes atalarının arşivini okuyabiliyor ve gereken dersleri çıkarabiliyorken. Maalesef biz Osmanlıcayı üniversitelerde parmakla sayılacak hocalara teslim ederek, üniversitelere hapis ettik.
Bir an önce geçmişimiz tarihimiz ve akrabalarımız ile geçmişte olan tüm olumsuzlukları bir kenara bırakarak imparatorluk bakiyesi olduğumuzun farkına vararak, geçmişimiz ile barışmalı ve mensubu olduğumuz bu büyük aileyi kucaklamalıyız.
Unutmayın Kudüs fiziksel olarak uzak ise de bizim için gönüllerimizin kutsal bir kenttir. Kudüs asla kaderine terk edilemez. Biz kendimizi Türkiye Cumhuriyeti olarak görüp başımızı kuma gömemeyiz, biz başımızı kuma gömsek dahi, yabancılar halen bizi Osmanlı Bakiyesi olarak görmektedir. Adıyamanlıların güzel bir sözü var “Otu çek köküne bak kök neyse ot odur.“ Dolayısı ile kim bize ne derse desin Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğunun asli mirasçısıdır. Bu şuur ile hareket etmek istemesek bile konjonktür bizi oraya sürükler…

Sevgi ile kalın

Yazarın Son Yazıları
28.09.2021 15:23:49
28.07.2020 15:22:17
20.10.2019 15:21:32
26.11.2018 12:20:47
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.